Ufukta “AI” Var! Müzeler Yapay Zekayla Bir Araya Geldiğinde Nelerle Karşılaşacağız?

Müzeler asırlardır kültür, tarih ve sanatın kaleleri olarak hizmet vermiş, tüm insanlığın bugüne taşıdığı mirasını gelecek nesiller için koruma ödevini üstlenmiştir. Ancak dijital çağ durmaksızın gelişim gösterirken müzelerin de geri kalması elbette beklenemezdi. Bugünden dahi baktığımızda müzelerin de hızla; ziyaretçi deneyimini çağdaş dinamiklere göre yenilemek, erişilebilirliklerini artırmak, koleksiyonlarını daha iyi korumak, yeni kürasyon yöntemeleri geliştirmek ve işletimlerini modernize etmek amaçlarıyla giderek dijital platformlar ve görselleştirmelere yöneldiğini, Artırılmış Gerçekliği (AR) kullandığını, Sanal Gerçeklik (VR) alanları yarattığını, ve en son olarak da, Yapay Zekayı (AI) müzelerine entegre etmeye başladığını görüyoruz. Bu bloğumuzda da işte tam bundan bahsedecek, Yapay Zekanın tanıdığımız bildiğimiz müze deneyimini nasıl değiştirdiğini irdeleyecek ve küresel pek çok örnekle ufuktaki heyecan verici, çığır açan atılımlara göz atacağız. Vakit kaybetmeden başlayalım!

Geleceğin Perdesini Aralıyoruz: Tanıdığımız Bildiğimiz Müzelerde “AI” Neler Başarıyor?

Hindistan’ın Bengaluru kentinde yer alan Sanat ve Fotoğraf Müzesi (MAP), yakın zaman önce Yapay Zeka ile desteklenmiş bir sanal deneyim olan INTERWOVEN (T. İç İçe Dokunmuş) platformunu hayata geçirdi. Microsoft’un Kültürel Miras için Yapay Zeka girişimiyle işbirliği içinde geliştirilen INTERWOVEN projesi, MAP’in kendi koleksiyonu ile dünya genelinde başka müzelerde saklanan dokuma sanat eserlerinin aslında birbiriyle nasıl bağlantılı geçmişlere sahip olduğunu araştırıyor. Platformu ziyaret eden kullanıcılar, Machine Learning ve Yapay Zeka’dan faydalanarak zaman, mekân ve kültür ötesi bir dokumacılık yolcuğuna çıkıyor, kültürlerarası bir hoşgörü ve anlayış geliştiriyor.

Benzer şekilde Oslo’da bulunan Munch Müzesi, teknoloji uzmanı Tata Danışmanlık Hizmetleri (TCS) ile işbirliğinde bulunarak etkileşimli deneyimler yaratmak için Yapay Zeka’dan faydalanıyor. Müze, Machine Learning algoritmaları sayesinde sayısı 27 binlere varan devasa koleksiyonunu daha da erişilebilir kılmaya çalışıyor ve ziyaretçilerin yenilikçi yollarla Munch’un sanatıyla tanışmasına imkân tanıyor.

Akıllı Rehberler: Kişisel Müze Refakatçiniz

Aldebaran Robotics tarafından geliştirilmiş insanvari bir robot olan Pepper, Smithsonian müzesinde hâlihazırda çalışıyor ve ziyaretçi deneyimlerinde bir devrimin eşiğinde duruyor. Ziyaretçilerle etkileşime geçen Pepper, onların sorduğu soruları yanıtlıyor ve sesli olarak onlara hikâyeler anlatıyor, jestlerde bulunuyor ve dokunmalı bir ekranla yönlendirmeler sağlıyor. Yapay Zeka ile yönetilen bu rehberlik projesi sayesinde kullanıcılar müze deneyimlerinin daha keyifli geçtiği vurgularken, Pepper aracılığıyla bir yandan hem alandan hem internet üzerinden anlık etkileşim ve yönlendirme desteği ediniyor.

Bundan başka, IBM Watson işbirliğiyle geliştirilen ve Rio de Janerio’da Yarının Müzesi’nde (Por. Museu do Amanhã) faaliyet gösteren bir “AI chatbot” (T. Yapay Zeka sohbet robotu) olan IRIS+, bir yandan ziyaretçi katılımını zenginleştiriyor, öte yandan ise sosyal ve çevresel inisiyatiflerin desteklenmesinde rol üstleniyor. IRIS+ ziyaretçilerle sohbet ediyor, onların kaygılarını anlıyor ve müzenin misyonu olan “daha iyi bir gelecek var etme” gayesine uygun olarak ziyaretçilere tavsiyelerde bulunuyor.

Erişilebilirliğin İyileştirilmesi: Her Yaştan Herkese Yapay Zeka Destekli Bir Müze Deneyimi

Yapay Zeka, erişilebilirliğin önündeki çeşitli engelleri aşarak müzelerin ziyaretçileriyle temasını ciddi ölçüde iyileştiriyor. Yapay zeka destekli sohbet robotları ve sanal rehberler sayesinde ziyaretçiler diledikleri dilde iletişim kurabildikleri için dil engelleri ortadan kalkıyor ve herkesin sergi ve sergileneni anlayabilmesi ve onlarla anlamlı şekilde etkileşime geçebilmesi sağlanıyor. Dahası, yapay zeka destekli yönlendirme sistemleri, sergilerin fiziki yapısını da işitsel olarak tarif edebildiği için görme engelli bireyler müze içinde kolayca hareket edebiliyor, metin tabanlı arayüzler ise duyma engelli bireyelere hitap ederek müze sergileriyle etkili bir şekilde etkileşime geçmelerine olanak tanıyor. Genel olarak yapay zeka, müze deneyimini farklı ziyaretçiler için daha kapsayıcı ve erişilebilir hâle getirerek dönüştürüyor.

Yapay Zeka, ayrıca kitlelerin bilimlere erişiminde de büyük rol oynuyor. Massachusetts’in Cambridge şehrinde bulunan MIT (Massachusetts Teknik Üniversitesi) Müzesi’nde ziyaretçiler; fen, teknoloji, mühendislik, sanatlar ve matematik (İng. kslt. STEAM) bilimlerine özel çeşitli etkileşimli sergileri inceleyebiliyor. Burada örneğin ziyaretçiler AI teknolojisiyle şiirler yazarak geleceğin sanat eserlerinin neye benzeyeceğine dair içgörüler edinebiliyorlar. Benzer olarak “AI: Mind the Gap” galerisindeki sergi, ziyaretçileri yapay zekanın becerileri ve kısıtları hakkında eğitmeyi hedefliyor; bununla birlikte algoritmik önyargı (İng. Algorithmic bias) ve derin-sahtecilik (İng. deepfake) gibi daha geniş toplumsal kaygılar konusunda bilgi sağlıyor. MIT, bu gibi Yapay Zeka ile yönetilen deneyimlerin de sergilere katılmasıyla müzeyi geniş kitlelere ulaşmak için bir mecra olarak kullanıyor ve halka MIT’in bilim ve tekniğe katkılarını kamu yararı için sunmaya özen gösteriyor.

Eğitimde Devrim: Öğrenme Aracı olarak Yapay Zeka

Carnegie Mellon Üniversitesi İnsan-Bilgisayar Etkileşimi Enstitüsü (HCII) Yapay Zeka entegrasyonu yoluyla öğretim ve katılımı artırmaya yönelik araştırmalarda bulunuyor. NoRILLA adlı sanal bir yardımcı ile hizmet veren “Deprem Masası” gibi Yapay Zeka destekli sergiler sayesinde enstitü, bilimsel araştırmaları teşvik etmeyi ve ziyaretçilerine bilimdeki gelişmeleri keşfettirmeyi amaçlıyor. NoRILLA, fiziki ve sanal unsurları harmanlayarak STEAM anabilim dallarının öğretimini kolaylaştıran yenilikçi bir eğitim sistemi. Carnegie Mellon Üniversitesi’nde, eğitim-öğretim mekânlarında yüzlerce çocuğun katılımıyla gerçekleştirilen çalışmalara göre NoRILLA, artık geleneksel sayılabilecek ekran-temelli eğitim yöntemlerine kıyasla hem eğitim ve öğretimde öğrencinin daha keyifle sürece dahil olmasını sağlıyor hem de öğrenimi 5 katı artırabiliyor.

Geçmişi Koru: Saklama ve Kürasyonda Yapay Zekanın Rolü

New Orleans’ta bulunan Ulusal İkinci Dünya Savaşı Müzesi (İng. WWII Museum), yeni sergisi Cepheden Sesler’i (İng. Voices From the Front) tanıttı. Bu yeni enstalasyon, Yapay Zeka’yı kullanarak İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamın kimselerin kişisel deneyimlerini gelecek nesiller için korumayı hedefliyor. Ziyaretçiler, gazilerle yapılmış görüşme kayıtları ve Yapay Zeka teknolojisi sayesinde sohbet eder hâlde gazilerin savaş yıllarına dair anılarını ve düşüncelerini dinleyebiliyor; proje ile bir tarihi devre mal olmuş seslerin unutulmaması sağlanıyor. Cepheden Sesler, yenilikçi yöntemlerle genç kitlelere hitap edilebileceğini ve tarih ile yaşayan bir bağlantı kurulabileceğini ortaya koyuyor.

Konumuzun kürasyon tarafında ise yine heyecan verici haberler var. Rutgers Üniversitesi Sanat ve Yapay Zeka Laboratuvarı’nda (İng. Artificial Intelligence Laboratory) çalışan araştırmacılar, sanat eserlerinin anlaşılması ve analiz edilmesi konusunda bilgisayar görüşü ve machine learning algoritmalarının nasıl uygulanabileceğini irdeliyor. Tabloların sınıflandırılması ve sanatsal etkilenmelerin ortaya çıkarılması için algoritmalar geliştiren araştırmacılar, kültürel mirası anlamlandırmamızda Yapay Zekanın bize yeni derinlikler sağlayabileceğini ve sanat eserlerinde önceleri farkına varmadığımız küresel bağlantıların tespit edilebileceğini söylüyorlar.

Yeniliği Benimse: Deney

Küresel gelişmeler dair son örneğimiz de Düke Üniversitesi Nasher Sanat Müzesi’nden. Müze, tamamıyla yapay zeka ile geliştirilmiş kürasyonlardan sergiler hazırlıyor ve halka sunuyor. Bu sergiler, yapay zekanın sanat küratörlüğündeki rolüne ilişkin tartışmaları ateşlerken, dijital çağda insan yaratıcılığı ve makine zekası hakkında düşündürücü soruları da gündeme getiriyor.

Tüm bu gelişmeler ışığında nihayetinde diyebiliriz ki Yapay Zeka, daha şimdiden, ziyaretçi deneyiminin iyileştirilmesi, kültürel mirasın korunması ve sanat ve eğitimde yeni sınırların keşfedilmesi gibi pek çok açıdan müzelerin geleceğinde büyük söz sahibi olmuş durumda. Müzeler yapay zekayı benimsemeye devam ederken, bir yandan da şüphesiz etik hususları dikkate almalı ve teknolojinin, insanın sanat ve tarihle ilgilenme deneyimini değiştirmek yerine zenginleştirmeye hizmet ettiğinden emin olunmalı.

Türkiye’de Bilim, Sanat, Kültür ve Tarihte Yeni Ufuklara Açılan Kapı: Deneyim Müzeleri

Türkiye’de hayata geçirilen Deneyim Müzeleri’nin ilkleri olan Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi ve Efes Deneyim Müzesi, dünyada trendleri takip ederken geleceğin müzelerinin ne yönde evrileceği hakkında da bize ipucu veriyor. Fiziki dünyanın dijital sanatla birleştiği, hem yaşanan dünya kadar gerçekçi hem de bu dünyadan arzu edilen, hayallerin sınırlarını zorlayan bir gerçeklik algısı sunan Deneyim Müzeleri; tarih, kültür, sanat ve bilimin edilgen izleyici konumunda değil, etkin bir katılımcı olarak yaşanıp tecrübe edilmesini sağlıyor. Tarihte yaşamış kimseler, yaşanmış olaylar, yalnızca anı kitaplarında yazılı karşılaşmalar ve daha birçok unsur, Deneyim Müzelerinin kendi gerçekliklerinde yeniden ele alınıyor ve insanlığın yaşam serüveni yepyeni açılardan derlenip çağdaş bir kürasyonla sunuluyor. Bu noktadan bakıldığında Deneyim Müzeleri, klasik müzelere kıyasla büyük bir avantaj da içeriyor: Güncellik ve güncellenebilirlik. Her daim yeniliğe açık bir yapıyla tasarlanan müzeler, yarının dünyasında da gelişmeleri, yenilikleri ve keşifleri küresel çapta entegre bir şekilde takip fırsatı sunuyor. İşte bunların Türkiye’deki ilk örneklerine gelin birlikte bakalım.

Ayasofya

Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi, hemen İstanbul’un kalbinde, Sultanahmet Meydan’ının tarihî Defter-i Hakani binasında bulunuyor. Ayasofya’nın bin yılı aşkın bir zamanda bünyesine kattığı sayısız öykü ve kutsal eseri kusursuzca harmanlayan, gözlerinizi bir saniye ayırmayacağınız bir filmle sunan müze, tarihi sizlerle birlikte hayal ediyor. Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi’yle bütünleşik bir tarih serüvenine çıkacak, hem İstanbul’un dünü ve bugününü hem de bu coğrafyada hüküm sürmüş Roma ve Osmanlı imparatorluklarının geçmişini ziyaret edeceksiniz. Deneyiminizin sonunda keşfedeceğiniz daha önce hiç sergilenmemiş Ayasofya hazinesinin eşsiz eserleri ile zamanın ruhuna âdeta dokunduğunuzu hissedeceksiniz.

Efes

Efes Antik Kenti ise Ayasofya deneyiminizden biraz daha farklı. Tarih yazımının henüz modern anlamda mevcut olmadığı bir döneme ait, antik dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı’na ev sahipliği yapan Efes, mitolojiyle yaşayan bir çağın eşsiz liman kenti. Bu görkemli sit alanı, ziyaretçileri için bugün hala göz alıcı bir şehir gezisi sunuyor. Fakat Efes Deneyim Müzesi, bu büyüleyici şehri, henüz gezmeden görülmesi gereken, şehrin tarihi ve kültürüne ışık tutan bir filmle zamansız bir Efes’e çağırıyor. Efes Antik Kenti’nde, Antik Tiyatro’nun karşısında yer alan Efes Deneyim Müzesi; şehrin ayağa kalktığını, günlük hayatının nasıl olduğunu, şehrin kültür tarihinde ayrılmaz bir yere sahip mitolojik ögelerin kenti nasıl etkisi altına aldığını çarpıcı görsellerle görüp deneyimleyebileceğiniz bir etkileşim alanı yaratıyor. Efes’teki deneyiminiz sona erdiğinde ve artık Efes’ten günümüze kalmış caddeler ve anıtlar arasında yürümeye başladığınızda antik zamanın ruhunu yanınızda hissedecek ve Efes gezinizi bambaşka bakışla tamamlamış olacaksınız.

Geleceği beraber keşfetmeye devam edelim! Bir sonraki blogta görüşürüz!