ANA TANRIÇA’NIN GÖLGESİNDE
İnsanoğlunun varoluşundan itibaren her şeyi anlamlandırma çabasıyla birlikte ortaya çıkan önemli olgulardan biri de kuşkusuz inançtır. İnanmak, akıl yoluyla açıklanamayan birçok şey için beyni zorlamanın ötesinde, değiştirilemez normlar içerir. Bu da insanoğlunun özellikle doğayı anlama ve uyumlanma sürecinde büyük katkılar sunar.
Bu süreç, insanı doğa başta olmak üzere etrafında var olan her şey için bir tanrı veya tanrıça atfetmeye yönlendirir. Böylelikle gördüğü ve yaşadığı ancak insan eliyle olmayan her şey anlam kazanmış olur. Nitekim bu noktada karşımıza paganizm ve tabii ki tanrılar birliği olan panteon çıkar. Panteonun başında her coğrafya için bir baş tanrı/tanrıça mutlaka olmakla beraber aynı tanrı veya tanrıçaya karşılık gelen farklı isimler kullanılır. Bu bağlamda Anadolu tanrılarına baktığımızda karşımıza çıkan en belirgin figür ise ana tanrıçalar olur.
UYGARLIKLARIN EN KADİM İNANIŞI: ANA TANRIÇA KÜLTÜ

Ana tanrıça kültü Dünya’nın belki de en kadim inanışlarından biri olarak karşımıza çıkar. Doğanın ve tüm hayvanların hâkimi olan tanrıçalar, yanlarına eklenen hayvanlarla temsil edilirken, çok sayıda veya dolgun göğüsleri ile bereketin ve doğumun simgesi haline gelir. Bunların yanı sıra tanrıçanın koruyuculuğunun ön plana çıkarıldığı betimlerde ise daha dinamik bir stilde ve kimi zaman ok gibi silahlarla tasvir edildiklerini görürüz.
Bu bağlamda kronolojik bir sıralamayla incelediğimizde, ana tanrıça Anadolu’nun en eski ve önemli yerleşimlerinden biri olan Çatalhöyük’te kilolu, tahta oturan ve hayvanları ile bir prototip olarak ortaya çıkarken, Frigya coğrafyasında Anadolulu Kybele’ye dönüşür.
Hellen ve ardından Roma İmparatorluğu’nun Küçük Asya’daki en önemli liman kenti olan Efes’te ise görkemli Artemis olarak karşımıza çıkar ki antik dünyanın yedi harikasından biri olan Artemision (Artemis Tapınağı)’un varlığı da bu ihtişamı vurgulayacak nitelikte bir mimari sergiler. Efes’in Artemisi, uzun yıllar boyunca Büyük İskender’in doğumundan Amazonlara değin oldukça önemli mitolojik hikayelerin de baş rolü olur.

YENİ NESİL MÜZECİLİK VE MİTOLOJİ
Ana Tanrıça kültü, yüzlerce yıllık süreç içerisinde farklı formlarda tasvir edilmiş fakat inananları için ifade ettiği anlam bakımından her daim benzer özellikleri taşımıştır. Bu sebeple de kutsal olan varlık inanışı, ilk insandan günümüze değin kültürel aktarım yoluyla gelebilmiştir. Günümüzde bu mitolojik figürleri hemen her antik kentte, antik metinlerde, müzelerde ve bilimsel yayınlarda rahatlıkla görebilmemiz mümkündür. Ancak tüm bu kaynaklara immersive teknolojileri kullanan ve “yeni nesil müzecilik” olarak adlandırılan deneyim alanları eklenmiştir.

Bu yeni nesil sergileme anlayışıyla birlikte tanrı ve tanrıçalar kimi zaman ziyaretçi ile konuşurken, içerisinde var oldukları mekanlara yüklenen mistik algıyı da güçlendirmiştir. Efes Deneyim Müzesi’nde olduğu gibi tarihi, sanatı ve teknolojiyi bir araya getiren bu müzeleri keşfederken bir tanrıçanın size seslendiğini duyabilirsiniz;
“Esintiyle birlikte kulağınıza gelen bu ses neyin nesi dersiniz? O ses benim, Efes’in Artemisi. Şehrimi hiçbir zaman terk etmedim, hep buradaydım..”
Artemis’in bu sözleri, antik kentin geçmişinden izleri günümüze taşıyor. Bir zamanlar şehri koruyan ve tapınağıyla kudretini sergileyen bu tanrıça, yalnızca bir mit değil, aynı zamanda doğanın, gücün ve baharın bir simgesiydi. Artemis’in hikayesi, antik kentte Efes Deneyim Müzesi ile birlikte yaşamaya devam edecek.
Yazanlar: Gökçe Büyükmete, Hazal Ocak, Ece Su Mercangöz
Kaynaklar:
Görsel 1 ve 2: Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Lynn E. Roller, 2013, “Ana Tanrıça’nın İzinde”
G.Maclean Rogers, 2012, “The Mysteries of Artemis of Ephesos”